26 Mart 2010 Cuma

Tahir ile Zührenin Meselesi



TAHİR İLE ZÜHRE

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..
                  ****
Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?
                  ****
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
                  ****
Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
                 ****
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...


Nazım Hikmet Ran ( 1902 - 1963 )
Tahir ile Zührenin meselesi...

Zühre isminin degişik anlamları;
  • Venüs anlamındaki arapca sozcuk. bayan ismi olarak kullanılır, ayrıca yunan mitolojisinde venus kadını ve dişiliği simgelediği için, bu sozcukte arap ve arap etkisi altındaki kültürlerde aynı işlevi görür.


  • Eski gökbilimciler zühre'nin 3. kat göke egemen olduğunu öne sürmüşler. seherde ve gurubda parlaklığıyla dikkati çeken ve halk arasında çobanyıldızı, kervankıran denilen zühre'bin harutla marutu baştan çıkartan güzel bir kadın olduğu ve bu iki melekten öğrendiği duayı okuyarak gökyüzüne ağıp yıldız olduğu anlatılıyor.


  • Arapların ez zühre dediği sabah yıldızı, venüs..bu yıldızın bir zamanlar kadın olduğuna dair araplar arasında yaygın bir efsane vardır:
    “derler ki, bir vakitler harut ve marut diye iki melek vardi; bunlar meleklere yakışır biçimed alçak gönüllü olmayı unutup, erişilmez güzellikleriyle kurumlanmaya başladılar: “biz ışıktan yaratılmışız: ana rahminin karanlığından çıkan şu sefil insanoğlu gibi günaha ve tutkuya bulaşmamışız.” böyle diyerek, saflıklarının, günahsızlıklarının kendi güçlerinden ileri gelmediğini unuttular; evet, temiz ve günahsızdılar, ama bu, onların arzu nedir bilmemelerinden ve ona karşı koymakla hiçbir zaman yükümlü tutulmamalarından ötürüydü sadece. onların bu küstahlığı rabb’in hoşuna gitmedi ve onlara şöyle dedi: “yeryüzüne inin ve kendinizi orada deneyin!” böylece mağrur melekler yeryüzüne indiler ve orada insan kılığında, insanların arasında dolaşmaya başladılar. ve yeryüzüne indikleri daha o ilk gece, görülmemiş güzelliğinden ötürü insanların ‘ez zuhre’ * dedikleri bir kadına rastladılar. iki melek, bu kadına insanoğlunun gözleri ve onun duygularıyla bakınca zihinleri karıştı ve tıpkı insanoğlu gibi, içlerinde kadına sahip olmak arzusu ayaklandı. ve her ikisi de kadına “benim olmaz mısın?” diye çağrıştılar. kadınsa dönüp onlara şöyle dedi: “ait olduğum biri var; bana sahip olmak istiyorsanız, onu ortadan kaldırmanız gerekir.” ve iki melek o adamı bulup, çekinmeden katlettiler. ve ellerinde daha işledikleri cinayetin kanı kurumadan oracıkta azgın arzularını doyurup kalktılar. fakat arzularını susturur susturmaz da, iki yeryüzü meleği, yeryüzünde geçirdikleri daha bu ilk gecede işledikleri çifte günahın –cinayet ve zinanın- farkına varıp önceki kurumlanmalarının ne kadar anlamsız ve boş olduğunu gördüler…ve rab onlara şöyle dedi: “cezanızı bu dünyada mı çekmek istersiniz, ahirette mi?” acı bir pişmanlık içinde melekler, bu dünyada çekmek istediklerini söylediler ve rab, onların zincirlerle gökle yer arasında asılmalarını ve hüküm gününe kadar öyle ve asılı kalmalarını buyurdu. bu, alçakgönüllülüğünü kaybeden her erdemin yok olup gideceğini bilsinler diye insanlara da, meleklere de bir ders olacaktı. fakat hiçbir insan gözü melekleri göremeyeceği için, allah ez-zühre’yi göklerde parıldayan bir yıldız haline getirdi ki insanlar onu görsünler de harut’la ve marut’un başına gelenlerden ders alsınlar.”muhammed esed, mekke’ye giden yol, cev. cahit koytak, insan, istanbul 1998, pp. 166-167


  • "Zühre: derler ki, aşk da unutulurmuş herşey gibi... hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da dolu dizgin devam ederken unutulurmuş aşk... neyse ki, zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında... halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, zühre yıldızının elindeki aynaya bakarlarmış... baktıklarında gördükleri yüz, aşık oldukları kişinin yüzü olurmuş... derler ki, bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada... böylelerinin hafızalarından şüphe etmeleri yersizmiş... çünkü tekleyen hafızaları değil, yürekleriymiş..."elif şafak-mahrem


  • Venüs; sanskrit dilindeki karşılığı "şukra" imiş. [cyrano'dan öğrendiğimize göre ibranca'da da aynı kelime: (bkz: şukra).] ses benzeşimleri enteresan, dil ailelerinin peşine düşesi geliyor insanın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder